SAMET TEKİN

Açıklama

(Yazarın ?Çapkın Bakkal? adlı öyküsünden? Bakınız : Sayfa 144)
Teşekkürler Samet MART
Açılışını 21 Ocak 2001 günü gerçekleştirdiğimiz SAMTAY VAKFI?nın kültür arşivlerimize kazandırdığı ilk yapıt, ?Mağusa Haritasında Yüzlerinin ve Yüreklerinin İzdüşümleri Kalmış 116 İnsan? başlığını taşımaktadır.
Bu kitap, Mağusa veya Mağusa bölgesinde doğmuş olan ya da 1974 sonrasının siyasal koşullarında yine bu bölgeye gelip yerleşen ve kültür-sanat-basın çalışmalarını bu harita üzerinden aktaran insanlarımızın biyografilerini ve eserlerini kapsayan bir kitaptır?
– Neden 116 İnsan ? diye, çok sorulmuştur?
Yanıtı, gayet basittir.
Kitabımız, doğum tarihlerine göre, kronolojik bir dizinle hazır-lanmıştır. ?İzdüşümü Kalmış İnsan?larımızın? en eski doğum ta-rihli olanı, 1873 yılı ile Mustafa Aynalı?dır.
Kuşkusuz, bu tarihten önce de Kıbrıs Türk halkı için emek vermiş insanlarımız, elbette olmuştur. Ancak, biyografik bir bilgi aktarımında en önemli gereklilik, biyografisini aktaracağınız kişi için yazılı ya da belli bir kaynağa dayalı sözlü bilgiye ihtiyaç duyulmasıdır? SAMTAY VAKFI olarak ?116 İnsan?ı hazırlarken, araştırmalarımızla ulaşabildiğimiz en eski doğum tarihi yazılı kaynak 1873 olunca, çıkış noktamız da bu tarih oldu.
1873?den, kitabımızın yayımlandığı 21 Ocak 2001 yılına uza-nan zaman içerisinde derinliğine yapmış olduğumuz arşiv araştır-malarımız sonucunda en genç sanatçı olarak tespit ettiğimiz Pınar Kana?nın doğum tarihi ise, 1976?dır. Bu yüz üç yıl içerisinde, Mağusa ve Mağusa?ya bağlı bölgelerden kültür – sanat – basın çalışmalarına emek vermiş, imzaları bir yerlere kazınmış 116 İnsan?ımıza ulaştık? Kitap, işte bu 116 İnsan?ımızdan oluştu…
Bu kitapta yer alan 116 İnsan?ımızdan biri de Samet MART idi.
Yani, gerçek adıyla : Sacit TEKİN.
Müzik öğretmeni Sacit Tekin, öykü yazarı Samet MART !
Bu devrede oldu tanışıklığımız?
Biyografisini hazırladığımız günlerde birkaç kez bir araya geldik. Çok mütevazı kişiliği, kendini etraflı olarak anlatmasının önüne geçiyordu. Bilgileri ağzından, ancak dirhem dirhem alabildik?
Çok küçük yaşlardan başlayarak pek çok kitap okuduğunu ve bu nedenle henüz lise sıralarında yazmağa başladığını anlattı.
Devamla :
– Önceleri Türkçe roman bulamadığımızdan Emile Zola, Sel-ma Lageröf?ün yapıtlarını okuyordum. Daha sonraları Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Halid Ziya Uşaklıgil, Sait Faik Abasıyanık, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Kerime Nadir, Esat Mah-mut Karakurt, Muazzez Tahsin Berkant? ne buluyorsam okuyor-dum? Okuduğum yazarlardan etkisinde kaldığım da vardır mu-hakkak. Örneğin, Sait Faik Abasıyanık?ın ?Alem Dağda Var Bir Yılan? isimli kitabını okumuştum. Sürrealist bir eserdi. Aynı tarz-da yazmağa karar vererek ?Öğretmen A.R Korku? öykümü yaz-dım. Yazdıklarımı, komşumuz olan şair Pembe Marmara?ya göste-riyordum. Hikayelerimi çok beğeniyordu. Yazmam konusunda çok teşvik etti… ?
15 yaşında, yazdıklarının değerinden henüz tam anlamıyla emin olamadığından mı, yoksa İngiliz yönetiminin baskıcı tutumundan mı bilinmez, Sa-Met MART takma ismini kullanmış.
– Neden SaMet Mart ?? sorusunun cevabını şöyle verdi :
– İsmim Sacit Ahmet, Mart ayında doğdum. Kendi ismimin ilk hecesi ile babamın isminin son hecesini yeni ismim; doğduğum ayı da soy ismim olarak kullandım.?
İlk öykülerinin 1946 yılında Hürsöz gazetesinde Samet Mart imzası ile görülmeğe başladığını anlatan yazarımız, 1954 yılında ilk ve tek kitabı Hokkabaz?ı yayımlar? Ve? 60 yıldır üretimi devam eder? Fakat hiçbir öyküsünde gerçek adı olan Sacit Te-kin?i de açık bir imza olarak kullanmaz…
Samet Mart imzalı hikayelerinin yeniden gün ışığına çıkma öyküsüne gelince :
Öykü antolojimizin ilk cildini, 2004 yılında yayımladık.
Vakfımızın 14?üncü yayını olan ?Kıbrıs Türk Edebiyatı?nda Öykü?nün 107 Yıllık Kronolojik – Antolojik Tarihsel Süreci? adlı çalışmamızın araştırma ve derleme süreci içerisinde en son ve en doğru bilgilere ulaşmak için, antolojiye aldığımız hikaye yazarlarımızın hayatta olanları ile yüzyüze ya da telefonla görüşmeye büyük özen gösterdik.
Samet Mart?la da yeniden, sık sık görüştük.
1974, Mutlu Barış Harekatı günlerinde Larnaka?da ikamet etmekteydi. Kuzeye göç edildiği günlerde Mağusa?ya gelen ve Maraş bölgesine yerleşenlerden biri oldu.
Yakın semtlerde oturduğumuz için sürekli rastlaşıyor, ayaküstü sohbet ediyorduk.
Son günlerde ise sık sık bir araya geldik. Her buluşmamızda yaşam öyküsünden bir tutam bilgi almak istedim… Hep mütevazı gülüşü ile ?anlatacak bir şey yok? dedi.
Öykülerini çok beğendiğimi söylediğim zaman, hep : ?Aman? Suna Hanım? sağol ama, çok büyütüyorsun? yanıtını aldım…
Sanki Samet Mart?ı unutturmak istediği gibi, hikayelerini de unutturmak istiyordu?
Sosyal yaşamdan alınan, yaşanmış veya yaşanması olası öykü-lerdi yazdıkları? Ve ben bu öyküleri okudukça sevdim, sevdikçe başka öykülerini de bulmak için aradım, araştırdım. Yeniden üret-mesi gerektiğini de, hep yineledim…
O kadar ki, beni gördüğü zaman hafif bir huzursuzluk duyduğunu hissetmeye bile başlamıştım artık? Anlatırken eleştiren, ince in